BLOG
Ayak İzi Nedir?
Ayak izi kavramı, ekolojik ayak izi, karbon ayak izi ve su ayak izini de kapsamakta ve bir nüfusun üretim ve tüketim faaliyetleri sonuncu bozulan ekosistem dengelerini hesaplamak ve ekosisteme geri kazandırılması gereken miktarı hesaplamak için geliştirilmiş bir yöntemdir.
Doğal süreçte doğa bu dengeleri koruyabilmektedir, fakat sürdürülebilir olmayan üretim, endüstrileşme, tarım arazilerinin kullanımındaki değişim ve yoğun toprak işleme gibi faktörler bu atmosferde bulunan sera gazlarının dengesinin bozulmasına sebep olmuştur.
Karbon ayak izi hesabı aslında ne kadarlık bir biyokapasiteye ihtiyacımız olduğunun cevabını vermektedir. Bu biyokapasitenin aşılması durumu, yada kısaca ekolojik/biyokapasite açığı, bir popülasyon için mevcut alanın biyolojik kapasitesinin aşıldığını belirtmektedir. Böylece atmosfere karbondioksit atığı salınmaktadır. Ülkeler üç nedenden dolayı açık verebilir: net ithalat, CO2 emisyonları gibi küresel ortak kaynakların kullanımı ve kendi ekosistemlerinin aşırı kullanımı.
Öte yandan su ayak izi, belirli bir nüfusun doğadan talep ettiği kaynakları ve gelecekte gerekecek doğal alanı hesaplamayı amaçlar. Yani kısaca var olan su kaynakları ve insan tüketimi arasındaki ilişkiye değinir, ve ölçüm ile bunları sayılara dökerek strateji geliştirmeyi sağlar. Burada göz önünde bulundurulan faktör ülke sınırları içindeki tarım arazisi, balıkçılık ve otlak sahalardır.
Karbon Ayak izi nedir?
Karbon ayak izi, lugatımıza yeni girmeye başlamış bir kavram gibi gözükse de aslında terim 1990’lara kadar uzanmaktadır. William E. Rees ve Mathis Wackernagel tarafından geliştirilen ekolojik ayak izi kavramından türetilmiş olup, basitçe insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın birim karbondioksit cinsinden ölçülmesi olarak adlandırılabilir. Bu faaliyetler sadece bireye ait olmamakta dolayısıyla ülkeleri veya kuruluşları da bünyesine dahil etmektedir. Günümüzde atmosfere salınan sera gazları (karbondioksit ve metan dahil) küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak tanımlanmaktadır.
Global Footprint Network’ün datalarına göre kişi başına düşen karbon ayak izi yaklaşık 4 tondur. Çin ve Amerika gibi dünyanın en büyük ticaret ülkeleri yada Hindistan gibi insan popülasyonu en çok olan ülkelerin karbon ayak izi oldukça büyüktür. Bunun yanında Avrupa ülkelerinden İtalya, Almanya, İspanya ve Türkiye daha fazla biyokapasite ihtiyacı olan ülkeler arasında bulunmaktadır.
Faaliyetler sonucu ortaya çıkan karbondioksit salınımı 2 farklı kategoriye ayırıp incelenmektedir; kişisel ve kurumsal karbon ayak izi.
Kişisel karbon ayak izi kendi içinde de ayrıca ikiye ayrılmaktadır.
- Birincil Karbon Ayak İzi evsel enerji tüketimi ve ulaşım (araba, uçak vb.) dahil olmak üzere fosil yakıtların yaratmış olduğu CO2 emisyonlarının ölçüsüdür.
- İkincil Karbon Ayak İzi ise kullandığımız ürünlerin imalattan tüketime ve bozulmalarına, yani tüm yaşam süreleri boyunca dolaylı olarak yayılan CO2 miktarının hesaplanmasıdır.
Kurumsal karbon ayak izi ise kurum ve kuruluşların yıllık faaliyetlerine bağlı emisyonları kapsamaktadır ve kendi içinde 3 gruba ayrılmaktadır.
- Doğrudan Karbon Ayak İzi (Kapsam 1) kurumların sahip olduğu ve/veya taraflarınca kontrol edilen kaynakların ve faaliyetlerin(ısınma veya üretim aşamaları için) doğrudan neden olduğu emisyonlardır. Kuruluşun imal ettiği ürün veya sağlanan hizmetin üretim süresince fosil yakıtların yanmasıyla ortaya çıkan CO2 emisyonlarının hesaplanmasıyla ölçülür.
- Dolaylı Karbon Ayak İzi (Kapsam 2) kurumların tükettiği elektrik enerjisinin neden olduğu emisyonlar, kurumun başka bir kurumdan satın aldığı buhar, soğutma veya sıcak suya bağlı emisyonlardır.
- Diğer Dolaylı Karbon Ayak İzi (Kapsam 3) kurumların kullandıkları ürünlere (örneğin hammaddeden reklam amaçlı broşürlere kadar), aldıkları taşeron faaliyetlerine, kurumun kiralık araçlarının kullandığı yakıtlara, kurum çalışanlarının iş amaçlı kara, deniz ve hava ulaşımlarına bağlı tüm emisyonlardır.
Kurumsal karbon ayak izinin hesaplanmasıyla ve raporlanmasıyla ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Karbon ayak izi nasıl hesaplanır?
Dünyaya bırakılan karbon ayak izi ölçümü birçok platform, geliştirilen yazılımlar veya web sitesi aracılığıyla ölçülebilmektedir, fakat en basit haliyle formüle dökecek olursak “Karbon ayak izi = Yakıt Tüketimi x Emisyon Faktörü” kullanılmaktadır.
Bu platformlar kişisel karbon salınımını ulaşım, ev içi kullanım, seyahat, kargo gibi segmentlere bölerek hesaplamaktadır. Kişisel ayak izi ölçümü için Co2nsensus web sitelere örnek olabilirken, Co2nnectorPro kurumsal ayak izi ölçümü için kullanılan yazılımlardan bir tanesidir. Şirketlerin, mal üretimi için fabrikalarda elektrik kullanması gibi üretimin başından sonuna kadar ortaya çıkan CO2 hesaplaması yapılmaktadır. Bundan ayrı, iş seyahatleri, etkinlikler de bu hesaplamaya dahil edilmektedir. Karbon ayak izi genellikle yıllık dönemler ve ton bazında karbon ölçümüyle yapılır. Hesaplamaların sonunda karbon ayak izinin büyüklüğünün belirlenmesiyle onu azaltmak için stratejiler geliştirilebilmekte ya da karbon ofsetleme yöntemi ile sebep olunan karbon emisyonunun başka yerde oluşmasını engelleyerek emisyonunun telafisi sağlanmaktadır.
Bunlardan ayrı son zamanlarda gündemde olan ve sıklıkla konuşulan bir başka konu da karbon vergisidir. Kısaca açıklayacak olursak, karbon vergisi, ulaşım ve enerji sektöründe, yakıtların karbon içeriğine uygulanan bir vergidir. Karbon vergileri karbon fiyatlandırmasının bir biçimi olup, ortaya çıkan karbondioksit eşdeğeri vergiyi ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu uygulamaya göre, AB’ye ihraçta bulunan tüm AB dışı ülkelerin ithalatçıları Sınırda Karbon Uygulaması sertifikası almalıdır ve her yılın 31 Mayıs’ında, önceki sene AB’ye ihraç ettikleri ürün tonu ve yarattıkları seragazı emisyonunu ibraz etmeleri gerekmektedir.
Son olarak, daha detaylı bir şekilde hangi sektörün küresel ısınmaya ne kadar etkisi olduğunu
küresel iklim simülatörü En-ROADS ile öğrenmek mümkündür. Climate Interactive, MIT Sloan Sürdürülebilirlik Girişimi ve Ventana Systems tarafından geliştirilmiş olan bu simülatör karbon salınım segmentlere bölerek çeşitli senaryolar doğrultusunda 2100’deki küresel ısınmayı belirlemektedir.
Bu kapsamda En-ROADS’u kullanarak iki senaryo geliştirdik. Sitenin “baseline” ya da temel sınır olarak aldığı rakam, küresel ısınmanın mevcut durumda devam etmesi halinde 2100 yılında dünyanın 3.6°C ısınacağını ön görmekte.
Ürettiğimiz bu senaryonun ilkinde; enerji, ulaşım, inşaat sektörlerinde sürdürülebilir çözümlere, yenilenebilir enerji kullanımına teşvik ve ağaçlandırma senaryosunun küresel ısınmaya etkisini ölçtük. İkincinde ise, sadece enerji sektöründe karbon vergisi uygulaması senaryosunu inceledik. Karbon vergisi; karbon emisyonlarının üzerine karbon miktarına göre belirlenen doğrudan bir maliyet eklenmesi anlamına geliyor. Uyguladığımız senaryoda, sadece karbon fiyatlarının ton başına makul bir ücretlendirme durumu söz konusu olduğunda, birinci senaryoda değiştirilmiş olan 6 faktöre eş değer olduğu gördük. Yani kurum ve kuruluşların sürdürülebilir üretim stratejilerini benimsemesi, en basit haliyle açıklanacak olursa, dünyadaki yaşamı uzun vadede de mümkün kılıyor.
Senaryo 1
Senaryo 2
Karbon Ayak İzi ve Küresel Isınma
Küresel iklim değişikliği; fosil yakıtların kullanımı, sanayi süreçleri arazi kullanımı değişiklikleri ve ormansızlaştırma gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının hızla artmasıyla doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi, ve bu sebeple yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıklarında artış ve iklimde değişikliklerin ortaya çıkması anlamına gelir. Bahsedilen süreçlerde insan etkisiyle atmosfere salınan sera gazları, bir başka değişle karbon ayak izleri, küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak tanımlanmakta. Bu denklemde karbon ayak izinin küresel ısınmaya olan direkt etkisini görebiliriz.
Martine, George & Alves, Diniz, 2019 yılında “Disarray in Global Governance and Climate Change Chaos” adlı akademik yazısında, küresel ısınma ile karbon emisyonu arasındaki korelasyonu incelemiştir.
Kaynak: Martine, George & Alves, Diniz. (2019). Disarray in Global Governance and Climate Change Chaos. Revista Brasileira de Estudos de População. 36. 1-30. 10.20947/S102-3098a0075.
Su ayak izi nedir?
Su ayak izi, birey, topluluk veya işletme tarafından tüketime bağlı olarak su kullanım kapsamını göstermektedir. Örneklendirecek olursak, bireyler tarafından tüketilen veya işletmeler tarafından mal üretimi, verilen hizmetleri esnasında kullanılan toplam tatlı su hacmi olarak tanımlayabiliriz.
Karbon ayak izi gibi, su ayak izi de üç farklı başlıkta incelenebilir.
- Mavi su ayak izi, yer altı suyu ve yüzey suları tarafından elde edilen ve bir malın üretiminde ihtiyaç duyulan tatlı su kaynaklarının toplam hacmini ifade etmektedir.
- Yeşil su ayak izi ise yağmur suyu tüketimini tanımlamak için kullanılır. Buharlaşma ve yağış miktarları göz önünde bulundurularak hesaplanmakta olup, satın aldığınız herhangi bir ürünün üretiminde veya günlük herhangi bir alışkanlığınızda tüketilen suyun ne kadarının yağmur suyu kaynaklı olduğunu belirtmektedir.
- Gri su ise bir ürünün üretimi esnasında neden olduğu su kirliliğini ifade etmektedir. Kişisel kullanıma örnek vericek olursak günlük aktivitelerde bireysel olarak neden olduğumuz su kirliliği olarak tanımlayabiliriz.
Su ayak izi nasıl hesaplanır?
Su ayak izi ölçümü sayesinde dünyadaki sınırlı tatlı su kaynaklarının hangi amaçlarla tüketildiğini ve kirlendiğini anlayabilmekteyiz. Kullanılan suyun ne zaman ve nereden alındığına bağlı olarak hesaplanmaktadır.
Su ayak izini hesaplamak neden önemlidir?
Yukarıda bahsettiğimiz gibi su ayak izi, sınırlı tatlı su kaynaklarımızın hangi amaçlarla tüketildiğini ve kirlendiğini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Etkisi suyun nereden ve ne zaman alındığına bağlı olmaktadır. Halihazırda tatlı su kaynaklarının az olduğu bölgelerde bilinçsizce kullanılan su kaynakları tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabilmekte ve belli eylemler gerektirmektedir. Örneğin yapılan hesaplamalar ve edinilen bilgiler doğrultusunda su ayak izini azaltmayı amaçlayarak geliştirilen stratejiler sürdürülebilir adımlar atmayı mümkün kılmakta, değer zinciri boyunca herhangi bir adımda su ayak izini azaltacak uygulama değişikliklerine veya teknolojiye yapılan yatırımların önünü açmakta, ve böylece ve hem topluma hem kuruma değer katarak özellikle kurumsal boyutta pazarlarda daha hızlı tanınmayı ve güvenilirliği mümkün kılmaktadır.